AMİN EVLATLARIM
Üç Amerikan askeri Iraklı bir amcanın bakkalına girerler alış veriş yaparken
'kahrolsun Amerika'diye ses duyarlar. Etrafa bakınırlar ve sesin bir
papağandan geldiğini görürler.
Bunun uzerine Iraklı bakkal amcaya 'bu papağanı buradan yok et yarın
geldiğimizde görürsek seni mahvederiz'derler.
Askerler gittikten sonra bakkal amca kara kara düşünmeye başlar çünkü
papağan kuşunu çok sevmektedir. Derken aklına cami imamlarının papağanı
gelir. Hemen imamın yanına koşar başından geçenleri anlatır ve 'Hocam eğer
sakıncası yoksa papağanları değişelim'der Hoca kabul eder ve değişim
gerçekleşir. Ertesi gün işgalci Amerikan askerleri gelir, papağanı görürler
ve kızarak :'biz sana bunu yok edeceksin demedikmi? '
Amca bu papağan o değil desede inandıramaz.
Sivri zekalı askerin biri ben şimdi anlarım bunun dünkü papağan olup
olmadığını der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:
'Kahrosun Amerika!!
ses çıkmyınca bakkal amca dahil hep birlikte bağırmalarını söyler:
-Kahrolsun Amerika!
(ses yok)
-Kahrolsun Amerika!
(ses yok)
-Kahrolsun Amerika!
papağan dile gelir
-Amin evlatlarım.....)))
KUYRUK ACISI
Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an gözgöze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış. Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş. ''Ey insanoglu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edecegim'' demiş. Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra agzında bir altın lira ile dönmüş ve ''Bundan böyle ömür boyu sana hergün bir altın lira verecegim!'' demiş. Oduncu altını bozdurmuş ve evinde ogün şenlik olmuş. Ailesid ahil hiç kimseye olanı bite4ni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştıgı için durumunun düzeldigini zannetmiş. Oduncu yıllar boyu hergün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Birgün oduncu agır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince bolluga alışmış evinde darlık başlamış. Oduncu oglunu yanına çagırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ''Kör kuyunun başına git ve oglum oldugunu söyle; yılan sana altın verecek!'' demiş. Oglu inanmamış ama gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Onun oduncunun oglu olduguna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oglan önce inanmadıgı hikayenin gerçek oldugunu görünce hırsa kapılmış, ''Kimbilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!'' diye düşünmüş. Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyrugunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oglanı sokmuş ve öldürmüş. Akşam yaklaşıp da oglu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatagından sürünerek bile olsa kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki oglu cansız yatıyor. Yılanda o anda görünmüş; kuyrugu yok ve kanlar içinde. Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oglu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı...
''Hatalı olan oglum olmalı!'' demiş ve yılandan özür dilemiş. ''Tekrar dost olalım!'' demiş. Yılan ise acı acı gülümsemiş: ''ÇOk isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!'' demiş.
AJAN TEMEL
Ajan Temel Fıkra No: 2255
CIA Rusya'daki çok gizli bir görev için seçmece adaylarını bir imtihana tabi tuıtar. Başarılı olan adayları son bir sınav olarak sır tutma sınavına alır. Her birine bir sır verirler ve bunu söyleyip söylemeyecekleri konusunda işkenceye başlarlar. Ajanların çoğu çözülür fakat Temel ne yaparlarsa yapsın sırrı vermemektedir. En ağır işkenceleri geçtikten sonra tamam derler Temel bu işe uygun.Yalnız uykusunda konuşup konuşmadığını öğrenmek için birde odasına kamera koyalım onu izleyelim.Ve Temel'in odasına gizlice kamera koyarlar. Temel odya döner dönmez kafasını duvarlara vurmaya başlar ve bir taraftan da söylenir;
-Hatırla oni..hatırla oni. Boşuboşuna işkence görüyorsun hatırla oni... |
|
BAŞ AGRISI
Joe, yatak kariyeri başarılarla dolu bir insandır. Ancak yaşlandıkça bu meziyeti inanılmaz bir baş ağrısı yüzünden durmuştur. Sağlığı ve aşk hayatı, çekilmez bir hal aldığında tıbbı bir yardıma ihtiyacı olduğunu fark eder.
Kapı kapı, doktor doktor gezdikten sonra problemini çözebilecek bir uzman hekim bulur kendine;
"- Size bir iyi, bir de kötü bir haberim var." der doktor.
"- Doktor, önce iyi haberi duymak istiyorum."
"- Sizi baş ağrınızdan kurtarabilirim."
"- Peki, kötü haber nedir doktor bey?"
"- Çok nadir görülen bir durumdur. Söylemesi zor ama hadım edilmeniz gerekiyor. Cinsel organınız, omurganızın alt kısmına baskı yapıyor ve bu baskı sizde dayanılmaz bir baş ağrısı yaratıyor. Bu baskıdan kurtulmanın tek yolu erkeklik organınızı almak."
Joe bu haber karşısında şok olur ve morali çok bozulur. Kendi kendine sorar;
" - Ne yapsam acaba. Erkeklik organım alınırsa ben nasıl yaşarım. Kimin için yaşarım. El içine nasıl çıkarım!"
Cevap vermek için fazla düşünmez ve başka bir şansı olmadığı için bıçak altına yatmaya karar verir.
Hastaneden taburcu olduğunda;
" - Oh be! Dünya varmış. Kurtuldum şu lanet ağrıdan" diye derin bir nefes alır, ancak üstünde önemli bir parçasının eksik olduğunu hisseder. Caddede yürürken farklı bir kişi olduğunu sezinler. Yeni bir başlangıç yapmaya ve yeni bir hayata başlamaya karar verir. Bir erkek giyim mağazasının önünden geçerken vitrinde duran bir takım elbiseye takılır gözleri.
" - İşte tam aradığım takım elbise!" der ve dükkâna girer.
Tezgâhtara;
" - Yeni bir takım elbise istiyorum" der.
Tezgahtar Joe''yu söyle tepeden tırnağa bir süzer ve;
" - Bir bakalım. 44 beden!" der.
Joe gülerek;
" - Kesinlikle doğru, nerden anladınız?"
" - Bu benim işim."
Joe takım elbiseyi dener. Üstüne cuk diye oturur. Joe aynada kendisine hayran hayran bakarken, tezgâhtar sorar;
" - Yeni bir gömlek de ister misiniz?"
Joe bir kaç saniye düşündükten sonra;
" - Elbette" der.
Tezgâhtar Joe''ya şöyle bir bakar;
" - Kol numarası 34 ve 16 numara yarım yaka."
Joe şaşırır;
" - Kesinlikle doğru nerden anladınız?"
" - Bu benim işim!"
Joe gömleği giydi. Evet, gömlek süper olmuştur. Yakasını aynada düzeltirken tezgâhtar sorar;
" - Yeni ayakkabıya ne dersiniz?"
" - Evet lütfen. Bir de ayakkabılarınıza bakayım"
Tezgâhtar Joe''nun ayaklarına bakarak;
" - Evet...9-1/2... E."
Joe iyiden iyiye afallar;
" - İnanamıyorum bir bakışta kaç numara ayakkabı giydiğimi nasıl anladınız? Vallahi bravo!"
Tezgâhtar;
" - Efendim. Bu benim işim."
Joe ayakkabıları da giyer. Gerçekten de ayakkabılar cillop gibi oturur ayaklarına. Şöyle dükkân içerisinde bir tur atarken tezgâhtar sorar;
" - Beyefendi vallahi jilet gibi oldunuz! Size bir tane de şapka veriyim ben!"
Joe aynaya bakarak;
" - Heyt ulan be façayı o biçim düzdüm." diye içinden geçirir ve " - Evet bir de şapka bakayım kendime!" der tezgâhtara.
Tezgâhtar Joe''nun kafasına bakarak;
" - Eveeeeet...7-5/8."
Joe dumur üstüne dumur yaşamış bir şekilde tezgâhtara;
" - Evet..doğru..nerden bildiniz?" diye sorar.
Tezgâhtar iyiden iyiye havaya girmiş bir şekilde;
" - Bu benim işim efendim" der.
Şapka da süper oturmuştur kafasına.
" - Vayyy beee, ulan ben neymişim beee. Ulan ben var ya ben..." diye düşünürken tezgâhtar yine sorar;
" - Size bir tane de don verelim efendim."
Joe bir kaç saniye düşünür ve;
" - Tamam! Hemen bana en fiyakalı donlarınızdan getirin!" der.
Tezgahtar geri adim atarak "Eveeeeet..36 beden!" der.
Joe gülerek;
" - İlk defa yanıldınız. Ben 18 yaşımdan beri 34 beden giyiyorum!" der.
Tezgâhtar kafasını sallayarak;
" - Hayır..size 34 olmaz. Erkeklik organınızı sıkıştırır ve omurganıza basınç yapar, bu da dayanılması güç bir baş ağrısı çekmenize sebep olur!..."
|